Bu bilgileri bize Kastamonu, Sirke köyünün ilk öğretmenlerinden biri olan Kemal Özkan tarafından anlatmıştır:
Hüsnü Yıldırım ,1887 yılında Kastamonu ili Taşköprü ilçesinin Sirke köyünde doğdu. Baba adı Mehmet, annesi ise Pat Ahmet’in kız kardeşi Satı. Hüsnü çavuş annesini küçük yaşta kaybetmiş olduğundan babası Halil Ağanın kızı olan Cemile ile ikinci evliliğini yapmıştır. Bu evlilikten kardeşi Hasan 1894 yılında doğmuştur.
Hüsnü Çavuş 1905 yılında ,18 yaşını doldurduğunda askere çağrılır. Taşköprü askerlik şubesine er olarak giriş yapar. Daha sonra da Kastamonu kışlasına (günümüzde İnönü parkı olarak bilinen yer ) sevk edilir.1.90 boyunda ve çok yetenekli olan Gazi Hüsnü çavuş İstanbul’a askeri eğitim için gönderilir. İstanbul’da Selimiye ve Trakya bölge eğitim merkezlerinde eğitim alır. Çavuş rütbesiyle Edirne-Kırklareli yöresinde göreve başlar. Farklı bölgelerde askeri görevlerini yerine getirir.
Hüsnü Çavuş ,1912 yılında başlayan Balkan Savaşlarında Kırklareli, Lüleburgaz ve Çatalca bölgelerinde savaşa katılır.
Savaşın seyri sırasında Türk askerlerinin Bulgar askerleri tarafından Hadımköy sınırlarına kadar geriletildiğini ve bu burada kurulan Çatalca -Hadımköy hat boyunda görev yaptığını anlattı. Bu görevi sırasında şahit olduğu yürekleri burkan bir hikayesini de eklemek kendi ağzından anlatmak isterim :Çavuş olarak göreve ilk başladığım zamanlarda Gökçeağaç mevkiindeki köylerden birinde yaşayan ve savaşa katılmış olan iki kardeşle birlikte siperdeydik.
Bulgarlar üzerimize doğru geliyordu ve Bulgar subayı askerlerin önde koşarak geliyor. Subayın apoletleri parıl parıl parlıyordu. Bizim onbaşı “ben bu subayı tek atışta iki metre fırlatırım demiş” Kılıç elinde koşarak gelen subayı tek atışta en az iki metre havaya uçurdu. Kendisi de siperden çıktığı için kafasından kurşun yiyerek şehit oldu. Bulgar subayı tek kurşunla düşüren askerin kardeşi ağabey diyerek siperden kalkıp ona sarılınca o vuruldu. Aynı anda iki kardeşin gözümün önünde üst üste şehit oluşu beni derinden etkilemiştir. Yıllarca bu sahne gözümün önünden gitmedi dedi.
Savaş sonrası farklı bölgelerde görev yaptığını ve İstanbul Davutpaşa Kışlasından da Hatay-Halep bölgesine görevlendirildiğini ve daha sonra Osmanlı askerlerinin Atatürk komutasındaki orduyla birlikte Anadolu’ya geri çekinildiklerini ve Anadolu’nun her yerine dağıldıklarını anlatır.
Hüsnü Çavuş Kars-Erzurum-Ardahan-Artvin bölgesinde görevlendirilir. Osmanlı askerleri terhis edilince sahip olunan at ve taylar bu bölgede yaşayan Çerkeş, Yörük ve Kürtlere satılır. İlgili yerlere para teslim edilir.
Terhis edilen askerler Artvin Hopa limanından İstanbul’a gönderilirler. Hüsnü Çavuş veterinerle birlikte limana geldiğinde İngiliz subaylardan birine “bir kese altın versem beni de bu gemiyle İstanbul’a gönderir misin?” diye sorar. İngiliz subayla tam anlaşamasa da subay, güneşi göstererek güneş doğduktan hemen sonra gel dediğini anlar. Sabah erkenden iskeleye gelir. Üçerli sıralar halinde gemiye binen askerleri görür. Yardım edecek subayda oradadır. İngiliz subaya altını gösterdiğinde ona bir dipçik vurarak gemiye binen askerlerin içine düşürür. Subaya bir kese altını hemen verip sıraya girer ve gemiye binerek İstanbul’a gelir.
Komutanlar, terhis olan askerlere memleketinize gittiğinizde askerlik şubesine başvurun dediler.
İstanbul’dan yürüyerek üç ayda Kastamonu Sirke köyüne ulaşınca, askerlik şubesine geldiğini bildirir.
Terhis edilen askerler artık kendi bölgelerini savunmaya başlarlar. Anadolu’da düşmana karşı hareket başlar. Bir süre sonra Taşköprü Jandarma Komutanlığından görevi olduğuna dair çağrı gelir. Hüsnü Çavuş’a verilen görevde İnebolu-Ilgaz arası nakliye amiri yani kolağası görevine atandığı söylenir. Görevi Civar bölgelerden toplanan malzemeleri cepheye ulaştırmak üzere Ilgaz bölgesine teslim etmekti. Teslim alınan malzemeler Ankara Elmadağ’dan Anadolu’ya dağılıyordu. Kastamonu-İnebolu-Ilgaz-Çankırı-Ankara ya olan yol güzergahına “istiklal yolu” denir.
Hüsnü Çavuş’un görevi esnasında halkın gösterdiği fedakarlıkları şöyle anlattı:
Erkekleri savaştayken, Anadolu kadını, yaşlı, çocuk demeden kazak ören, çorap diken ekinini ununu, ekmeğini hazırlayıp vermelerini asla unutamam. Irmak boylarından pirinç, buğday, koyun, keçi … el dokuması kıyafetler verdiler. Cephede savaş sürerken bunları ulaştırmak bizim görevimizdi. Hem içeride gereken malzemeleri üretmek hem de bu malzemeleri cepheye ulaştırmaktı. Vatanı kurtarmak için cephede savaşan asker hem aç kalmamalı hem de üşümemeliydi.
Bu bilinci taşıyan Anadolu insanının gösterdiği fedakârlık çaba beni derinden etkilemişti. Cepheye götüreceğimiz silahlar da vardı. Bizler bu zor koşullarda birlik ve beraberlik içerisinde başarı elde ettik. Her asker çok zor koşullarda savaştı. Piyade olan askerlerin temizlik sorunları da bir o kadar zordu. Biz gömleklerimizi ve kıyafetlerimizi bitlerden ateşin üstüne tutarak temizliyorduk. O dönemde savaşan askerlerin hepsi bunları yaşadı.
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda şu an ilçe olan Hanönü ‘nde başçavuşluk görevi yaptığını da anlattı. Kemal
1. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı devletinin dağılma ve yeni bir devletin kuruluş süreci içerisinde yaşamış ve savaşa katılmış bir gazimiz olan Hüsnü Çavuş ,Kıbrıs çıkartmasının olduğu günlerde anlattı.15,02,1975 yılında vefat eden Hüsnü Çavuşa Allah rahmet etsin
Yukarıdaki Gazi Hüsnü Çavuş’un cephede yaşadıklarını bize aktardığı için Kemal Özkan’a teşekkür ederiz.
Araştırmayı Yapan:
Ayfer Oran ve Fuat Özkan